2011-04-26

SONSUZA DEK YAŞAMAK: U-276

SONSUZA DEK YAŞAMAK: U-276

Yıl 1993.

San Francisco’da, Beyin Tümorleri Araştırma Merkezi’nin 2’inci katında, laboratuarda oturuyorum.

Elimde, flask tabir edilen, orta büyüklükte ciltli bir kitap boyutunda, dikdörtgenimsi şeffaf kutucukta, pembe bir sıvı içinde U276 kodlu, insan beyninden alınmış canlı tümor hücreleri var.

Kitap rafından, etiketinde U276 yazılı geniş klasörü alıyorum. İçindeki formda, elimde tuttuğum canlı insan hücrelerinin, yaklaşık 13 yıl önce habis beyin tümörü ameliyatı yapılan ve 5 ay kadar yaşadıktan sonra ölen 65 yaşlarındaki bir hastaya ait olduğu yazılı.

1993 yılında, araştırma laboratuarında, elimde canlı insan hücreleri flaskı ve o tarihten 13 yıl önce ölmüş bu insanı düşünüyorum..

Bir cenaze evinde gayet güzel bir tören yapıldığını, sevenlerinin üzüntü içinde taziyeye geldiklerini, yakınlarının toplumsal gelenek ve göreneklerin gerektirdiği seromonileri tamamlayıp, son görevlerini yapmanın verdiği huzur içinde kendisini toprağa verdiklerini yada yakıldıktan sonra küllerini bir kavanozda sakladıklarını hayal ediyorum.

Ama ölümünden 13 yıl geçtikten sonra bile, hala o insana ait, onun DNA’sını taşıyan hücrelerin canlı olması bana inanılmaz geliyor.

Artık 2011 yılındayız. Ve geçen gün önemli bir beyin cerrahisi dergisinin yeni sayısında bir bilimsel araştırmanın sonuçlarını okurken, söz konusu incelemelerin U 276 doku kültüründe yapıldığına ait kaydı görüyorum.

Benim eski dostumun beyin hücreleri aradan 18 yıl, ölümünden 31 yıla yakın bir sure geçtiği halde bir kutucuğun içinde şuursuz, bedensiz, organsız, ruhsuz bir şekilde ama hala yaşıyor.

Flaskları içinde, beslenmesi için gerekli amino asitler ve ısı vb. fiziksel ve kimyasal ortam temin edildiği ve her 2-3 gün içinde süretle çoğalan hücrelerden belirli sayıdakileri yeni kutucuklara aktarıldığı sürece sonsuza dek yaşayacak.

İşte bu noktada aklım karışıyor..

Sonsuza dek yaşayabilen insan hücresi ne manaya geliyor?

Üstelik bu bir beyin hücresi.. Beyinde yerleştiği konuma gore düsünmemizi, şahsiyetimizi, davranış natürümüzü, sosyal pozisyonumuzu, hafızamızı, kaabiliyetlerimizi, hormonlarımızı, fiziksel aktivitemizi, gülmemizi, ağlamamızı, oturmamızı, koşmamızı, aşık olmamızı, görmemizi, dengemizi, karar vermemizi sağlayan beynimizin asal birimi, bir plastik kutudaki pembe sıvı içinde sonsuza kadar yaşayabilen bir nöron….

Sizce bu eski dostun ruhu nerdedir şimdi? Sizce kendi bedenini terkettiği an, ne zamandı??
Yoksa hala Beyin Araştırma Merkezinin plastic flaskları arasında sonsuza kadar bekleyecek mi?

Doç. Dr. Seref Barut

*****

Değerli Hocam;

Öncelikle ilginiz/zahmetiniz için teşekkür ederim.

Sonra da dilerseniz yazının sonudaki sorulara ve cevaplarına geçelim...

***

S. - Sizce bu eski dostun ruhu nerdedir şimdi?

C. - Malumunuz ölüm bir yokluk, bir son değildir. Fenâ âleminden beka/sonsuzluk âlemine bir geçiş kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor ve yok oluyor; fakat gerçekte, daha güzel daha farklı bir hayata geçiş yapıyor...

Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte toprağa giriyor, çürüyor; ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir hayata kavuşuyor.

Beden ile ruh, bir nevi ampul ile elektrik gibidir... Ampul kırılınca elektrik yok olmuyor, varlığını sürdürüyor... Biz onu görmesek te biliyor ve inanıyoruz ki, elektrik hâlâ mevcuttur.

Hasılı, insan ölmekle ruh vücuttan çıkıyor. Ancak var olmaya devam ediyor. Allah Teala Ruh’a münasip daha güzel bir elbise giydirerek, kabir âleminde hayatını devam ettiriyor.

Bu sebeple Peygamberimiz, “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukurdur” buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl olacağını bize haber veriyor.

Gene malumunuzdur ki, imanlı bir insan iyileşmeyen bir hastalıktan ölürse şehittir. Böyle şehitlere manevi şehit diyoruz. Şehitler ise kabir hayatında serbest dolaşırlar. Kendilerinin öldüğünü bilmezler. Çünkü ölüm acısını duymazlar/yaşamazlar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “Şehit ölüm acısını hissetmez.” buyurur. Onlar sanki yaşadıklarını zannederler... Fakat daha mükemmel bir hayat yaşadıklarının da farkında olurlar.

Keza yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim'de şehitlerin ölmediği açıkça bildirilir. Yani kendilerinin öldüğünün farkında değillerdir. Mesela iki adam düşünün. Rüyada çok güzel bir bahçede beraber bulunuyorlar. Biri rüya olduğunu bilir. Diğeri ise rüya olduğunun farkında değil. Hangisi daha mükemmel lezzet alır? Elbette ki rüya olduğunu bilmeyen... Rüya olduğunu bilen, şimdi uyanırsam şu lezzet kaçacak diye düşünür... Diğeri ise tam ve gerçek lezzet alır.

İşte normal ölüler, öldüklerinin farkında olduğu için lezzetleri eksiktir. Halbuki şehitler öldüklerini bilmediğinden aldıkları lezzet tamdır.

İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür. Hatta şehitlerin seyyidi/efendisi Hz. Hamza pek çok insana yardım bile etmiştir ve hâlâ da yardım ettiği insanlar vardır.

Ruhlar âleminden anne karnına gelen insanlar, oradan dünyaya doğarlar... Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa nakl-i mekân ederler/göçerler ve orada dolaşırlar... Nasıl ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz, kabir tarafından da buradan gidenleri karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz ve onun varisleri bulunan pîranımız olmak üzere, bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah’a gerçek kul olalım, olmaya gayret edelim.

Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi, buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah sevdiklerimiz/dostlarımız karşılayacaktır. Bunun şartı Allah’a iman, O’nun emir ve yasaklarına riayet, Rasûlünün sünnetine ittiba, hakikat âlimlerinin izini takip ve söylediklerine uymak, iman ile ölmektir.

Rabbim cümlemize son nefesimiz dahil kâmil imanla bulanabilmeyi nasip ve müyesser kılsın.

***

S. - Sizce kendi bedenini terkettiği an, ne zamandı?? Yoksa hala Beyin Araştırma Merkezinin plastic flaskları arasında sonsuza kadar bekleyecek mi?

C. - Bu sorunun cevabı, zaten kendi içinde sayılır... Tabii ki kendi bedenini terk ettiği an, yani öldüğü an'dır... Beyin Araştırma Merkezinin plastic flaskları arasında bulunan "hücreler", ona ait bedenin parçalarından bir parçadır. Ruh değildir. Nasıl ki peygamberlerin, şehitlerin, salihlerin ve bazı zevatın cesetleri çürümediği gibi, o tümörli hücreler de diri kalabilir. Yazıda anlatıldığı üzre bazı "bilimsel" uygulamalarla... Yoksa bu durum, o kişinin ruhu oradadır demek değildir.

***

İstidrad: Cünnetü'l-Esma'ya şu şekliyle devam eden mü'minin de cesedi çürümez: "Ferdün Hayyün Kayyûmün Hakemün Adlün Kuddûsün aneti'l-vücûhi li'l-Hayyi'l-Kayyûm". Tabii her birerinin başında Besmele ile 19 kerre okunacak. Bu da Hazretimizden (k.s.) bize bir hediye.

***

Bilvesile selamlar, saygılar...

Halis ECE

[İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi hocalarından çok sevdiğim bir arkadaşımın bana gönderdiği bir makale ve orada geçen sorulara verdiğimiz cevaplar...]

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar