2011-11-24

Hüsn-ü Hat Sanatında Hattatların Ketebe (İmzâ) ve Târih Koyma Şekilleri

Hüsn-ü Hat Sanatında Hattatların Ketebe (İmzâ) ve Târih Koyma Şekilleri
Hattatlar, yazıları altına koydukları imzâlarını ekseriyâ Arapça “Bunu yazdı” demek olan "Ketebehû" kelimesiyle birlikte yazarlar ki, buna Ketebe koymak, Ketebe yazmak, Ketebe atmak, kısaca ketebe derler.

Her yazı nev’ine göre ketebe koymanın husûsî bir şekli vardır. Sülüs, Muhakkak, Reyhânî, Celî ve Müsennâ yazılarda ekseriyâ Rıkaa’ kalemiyle yâni (icâzet) yazısıyla yazarlar ve nokta koymazlar. Ta’lîk’de yine Ta’lîk yazı ile ve asıl kalemin üçte biri kalınlıkta olmasını tercih ederler.

Ketebehû yerinde, nemekahu, yazan kendisinden söz katıyorsa Harrerehu, harekeli yazmış ise Rakamehu, tevâzu için, yâhut karalama yazmış olduğunu ifâde için Sevvedehu, bir meşke baka baka yazdığını, yâhut meşk olmak üzere îtinâ ile yazıldığını ifâde için Meşşakahu, istinsâh (kopya) sûretiyle yazmışsa Nesehâhu, yâhut Satarehu, aynen taklît ederek yazıldığını ifâde için Kalledehu gibi tâbirler kullanılmıştır.

Bir de, murakkaât, kıt’a, kitâp ve levhalarda El-fakîr, yâhut El hakîr, El-müznîp, Er-râcî gibi makama ve yazı muhtevâsına uygun ve tevâzua delâlet eden bir kelime veya cümleden sonra, isim yazmayı âdet edenler de olmuştur. İsimden sonra bâzen Gufira lehu, Gufira zünûbuhu ve emsâli duâyı taşıyan bir cümle ilâve edilir.

Bâzıları, yalnız kendi ismini yazmazlar, bâzıları isimden önce veya sonra babasının, hocasının, her ikisinin adlarını yazmışlar ve hattâ memleketini ve mesleğini bile tebârüz ettirenler olmuştur. Hâsılı, imzâ ve ketebe işinde her san’atkâr kendince münâsip gördüğü şekli kullanmıştır.

Bilindiği üzere, imzâlı yazılara imzâsızlardan ziyâde kıymet verilir. Çünkü imzâ yazının senedi mâhiyetindedir. Bu îtibarla bir hattat, bile bile güzel bir yazısına imzâ atmak istemeyeceği gibi, beğenmediği bir yazısına da imzâ atmaktan çekinir. Dolayısıyla, bir yazının imzâlı veya imzâsız olmasının mutlaka bir mânâsı olmak îcap ederse de, bunu her zaman sezmek mümkün olmaz. İmzâ koymamak husûsunda sebep olarak başlıca şunlar hatıra gelir:

Tevâzu’dan, yâhut yazının fevkaladeliğinden dolayı kendini gurûr ve şöhret âfetine tutulmaktan korumak, yâhut bütün bir san’at âlemine meydan okumak, yâni
“Şöyle bir yazı yazılmıştır. Yazan kim olursa olsun, onun ehemmiyeti yoktur. Bir şâh veya bir gedâ olabilir. Mes’ele bunda değildir. Bunun bir benzerini yazacak varsa, işte er meydanı, buyursun! Bununla berâber, böyle bir eseri meydana koyanın unutulması, şöhret âfetine tutulmasından hayırlıdır. Maksat şöhret değil, güzel bir iş görmek, güzel bir eser bırakmaktır. Bunu yazan, notunu halktan değil, Hâlık’ından almak ümîdiyle yazmış, bu husûs ise henüz tahakkuk etmemiş bulunduğu için o eseri kendine izâfe etmekten Hakk’a karşı hicâp duymasından dolayı, imzâ koymağa eli varmamıştır” demek istemiştir.

Tuğralar, fermanlar, paralar, beratlar… gibi resmî yazılarda hattatın imzâ koymaması istenildiği, yâhut imza koymaya henüz izin ve icâzet verilmediği için, koymamış olabilir.

Târih koymaya gelince, bunda asıl olan koymak ise de, yukarıki sebeplerden başka, yazıda târih koyacak münâsip bir yer bulunmamasından veya yazının estetiği üzerinde menfî durum ihdâs edeceği düşüncesinden, yâhut târih koyması istenmemesinden, târih atmaya değmeyen muhtevâyı taşımasından veyta konduğu takdirde bir karışıklık ve fesâdı mûcip olacağından konulmamış olabilir. Bir de, bâzı meşhur hattatlar, yazılarının ekol (mektep) hâlini almış fevkalâde bir üslûbu hâiz olması e şahsiyetine delâletde vâzıh bulunması hasebiyle imzâ koymaya lüzum görmemişlerdir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar