2012-05-16

İnsanlık kozmik kontrol altında. Savaş artık cephelerde değil insanların hatta bütün canlıların beyinlerinde...

İnsanlık kozmik kontrol altında. Savaş artık cephelerde değil insanların hatta bütün canlıların beyinlerinde... 


Sosyal Siyaset Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Maranki, insan beyinlerinin çeşitli yöntemlerle kontrol edildiğini ve yönlendirildiğini söyledi.

Takdim
Uzun yıllardır dünyada olduğu gibi Türkiye'de de beyin kontrolü ve yönlendirilmesi konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Kamuoyu tarafından da tam olarak anlaşılamayan bu konuyla bağlantılı olarak kozmik bilincin ne olduğu, bu konuda yapılan araştırmalar, deneyler, geliştirilen yöntemler, ulaşılan sonuçlar üzer­ine Prof. Dr. Ahmet Maranki ile söyleştik.

Kozmik Bilinç alanında çalış­maları bulunan, son olarak "Kozmik Bilinç" adında bir kitap yazan ve Azerbaycan'da bu konularda önemli kuruluşlarda görev yapan Prof. Dr. Maranki, kozmik bilincin evrendeki bilim olduğunu belirterek, insanların beyinlerinin kontrol altında tutulabildiğini ve yönlendirilebildiğini kaydetti.
Prof. Dr. Maranki, 10 yıl BM'nin Rusya'daki kalkınma program­larında (UNDP) uzman olarak çalıştı. Kozmik araştırma merkez­lerinde bulundu. Halen Rus Bilimler Akademisi'nin Bilim ve Buluş Adamları Cemiyeti'nin Genel Sekreterliği'ni yapıyor.



-Son zamanlarda Kozmik bi­linçten çok söz ediliyor, Siz birkaç televizyon programında bahsettiniz. Hatta "Kozmik Bilinç" isimli bir kitap hazırladığınız biliniyor, Nedir "Koz­mik bilinç?"

-Peygamber Efendimiz (sav)'in "İl­min yarısı sormaktır"şeklinde bir hadisi şerifi vardır. Biz de sormaktayız ve bu­nun cevabını kâinatta aramaktayız. Kozmik bilinç de kâinatta olan hadi­selerin nasılını, niçinini, nedenini araş­tırmaktır. Kozmik bilinç, "evrendeki bi­lim" demektir. Felsefeciler Ay'ı, yıldızı, Güneşi, Satürn'ün halkalarını araştırır­lar. Ama Ay'ı, yıldızı, Satürn'ü birbirine bağlayıp onu döndüren ve niçin dön­düğünü izah eden şeyi açıklamazlar. İşte kozmik bilinç kâinatı, hayvanatı, nebatatı idare eden tek bir merkezi güç olduğunu ve merkezin de bize ne­ler bildirdiğini araştırıyor. Yani "kozmik bilinç"kâinat kitabını araştırır.

Bir Kur'an ve bir de kâinat kitabı var­dır. Dünya insanlığı artık şunu bilmeli; yaşananlar ayrıdır. bilinenler ayrı. Bazı şeyler için bilimsel izah gerekir deniyor ama bu, bilimsel değil gerçektir. Çünkü bugün bizim konuştu­ğumuz, duyduğu­muz ses dalgaları bütün ses dal­gaları içerisin­de bir iğne ucu kadar yer tutar. Yi­ne gördüğümüz bütün renkler, renk boyutları içinde iğne ucu kadar yer tu­tar. Bizim algıladığımız renkler sadece kırmızı ile mor arasıdır. Yine algıladığı­mız kokular, hisler, duygular bizim öl­çülerimize göredir. Ama bunun ötesin­de başka âlemler, boyutlar vardır. İşte kozmik bilinç bunu araştırır.

ETRAFIMIZDA KATRİLYONLARCA CANLI VAR

-Gördüğümüz renklerin ötesinde renkler var mı? Duyduğumuz ses dalgalarının Ötesinde ses dalgaları var mı?
- Vardır ve bilim bunu ispat etmiştir. Psikokinezi, yani maddenin mânâ ile izahı. Bilim bugün bunun nasıl olduğu­nu araştırmaktadır. Biz bunun mânâ boyutuna çok fazla girmeyeceğiz. Bu­na binlerce kitapta girilmiş ama bir şey anlaşılmamış ki, insanlık bugünkü zor durumda. Bilimin mevcut yöntemlerinin dışında akıl yürütme, tahayyül dediğimiz ikinci aşaması, sezgi, yoğunlaşma, hissetme yani kozmik boyutu vardır. İşte kozmik bilinç bu "ötelerden" bah­sediyor. O öte de Hablullah (Allah'ın ipi)dediğimiz bir iple merkeze bağlıdır. Bilgisayarlardaki kablo gibi kâinattaki bütün nesneler fiiliyatlarında, hareketle­rinde tek merkeze bağlıdırlar. Kâinatta cansız yoktur. Taş, toprak da canlıdır. Kur'an-ı Kerim'de zîhayat, zîruh ve zî-şuur sahipleri olarak adlandırılan ve ar­tık bugün bunda tereddüt edilmeyen bir yaratık silsilesi var. Ama bu silsile­nin dışında yine ilahi kitaplarda buyurulduğu gibi "sizin görmediğimiz benim görevlilerim vardır dünyada" deniyor.
  
İşte bunu gâvur dediğimiz Rus bi­lim adamları ölçmüş. Gâvur kim, tartı­şılır!.. Her şeyi kabul edip bunların dışı­na çıkmayıp at gözlüğüyle meseleye bakanlar mı, yoksa din, milliyet vs... adına bunları araştırmayıp bizi bu hale düşürenler mi?

Ruslar "insan aurası" dediğimiz enerjisinin etrafında 10 üzeri 16 milyon canlının yaşadığını görüntülemiş. Yani her an bir santimle bir metre kadar et­rafımızda bizi kalkan gibi "koruyan ve­ya zarar veren" yani hayatımıza, fiiliya­tımıza, halet-i ruhiyemize bağlı olarak katrilyonlarca canlı var. Bunlara "nariler, nuriler"de denilebilir. Biriyle tokalaştığınız zaman halsizleşirsiniz veya birisi size baktığı zaman yıkılırsınız. Ya da ilim meclislerinde bulunduğunuz za­man müsbet enerji yüklenirsiniz. Kötü meclislerde, kötü insanların yanında bulunduğunuz, kötü fikirlerle beslendi­ğiniz zaman fiziki olarak da bir şeyler kaybedersiniz. İşte kozmik bilinç bütün bunları araştırıyor ve akılları gözlerine veya mi­delerine inenlere anlatmaya çalışıyor.

İNSANLARIN BEYNİ KONTROL ALTINDA


- Beyin kontrolü ve zihinlerin yön­lendirilmesi konusunda yoğun tartış­malar var? Böyle bir yönlendirme veya kontrol var mı?
- Dünyada FM dediğimiz akustik fre­kansları olan mikrodalgalar, nöroelektomanyetik dalgalar, uzaktan da olsa beyinlere tesir edebilmekte, davranışlar kontrol edilebilmektedir. İki yıldır kozmik bilinci insanlara, konferanslarda, televizyonlarda, gazetelerde anlatmaya çalışıyoruz. Bunları duyan insanlar garip garip bakıyorlar. "Böyle bir şey var mı?” diye soruyorlar. Çünkü dünya insanlığının beyni kontrol altına alınmış durumda. İnsan düşünen bir varlıktır ama bugün çeşitli yöntemlerle düşündürürülmüyor.
- Peki, nedir bu yöntemler?
- Öncelikle aldığımız gıdaların içinde hormon denilen menfi/olumsuz/zararlı maddeler yüklü­dür. İçtiğimiz coladan, yediğimiz don­durmalardan tutun da bütün ilaçlar, et­ler, sütlerde mevcuttur bunlar. Siz, ta­vukların bugün nasıl yetiştirildiğini gör­seniz, yiyemezsiniz.

- İnsanların düşünmemesi için o gıdaların içine maddeler mi karıştırı­lıyor?

- Bunların planlı yapılanı var, bir de hileye kaçarak yapanlar vardır. Özel olarak bu gıdalar ülkemize gönderilir. Birçok yabancı sigara dünyada çok çe­şitli üretilir. Türkiye'ye ise ayrı sigaralar gönderilir. Onun içine ayrı katkı madde­leri enjekte edilir. O insanların doğacak çocukları, düşük ağırlıklı, hırıltılı, hasta­lıklı, ince kemikli, geri zekalı, şaşı olsun diye. Bunu ben demiyorum, yapılan araştırmalar söylüyor. Demek ki, her şeyde bu sıkıntıyı duyuyoruz. Niçin yüz­yıl önce bu kadar hastalık yoktu? Bir­çok hastalığın virüsle bulaştığı bugün artık ortaya çıkmaktadır. Demek ki has­talıklar ağzımızla aldığımız, bedenimize giren bu gibi şeylerle bilinçli olarak oluşturulmaktadır denilebilir.

İkinci yöntem olarak; radyo dalgala­rı ile yapılan tahribatlardır. Uzaktan radyo dalgaları ile beyinler yönlendiri­lip etkilenmektedir. Mesela elimizde bulunan cep telefonu... Telefonda artı­ya bastıktan sonra bire basarsanız çevrilen numara Amerika ile konuştu­rur, yediye basarsanız Rusya ile... 1'le 7 arasındaki tuş sesi farklıdır. Aynı piyanonun tuşları gi­bi. Dalga boyları farklıdır, onun için sesleri farklı algıla­rız. Bir tuşa bastıktan sonar bizim sesimizi Amerika'ya ulaştıran nedir? İlahi metodla baktığımızda bunu taşıyanlar var. Bediüzzaman Hazretleri; "Sesler hava zerreleri üzerinde taşınır" diyor. Bunun bir ileri boyutu daha var. Hava nedir? Sadece bizim bildiğimiz hava mıdır? Seslerle, kokularla, ateşle, ışıkla, elektrikle, ka­ranlıkla taşınır bunlar. Demek ki bunla­rın hepsi bir yaratık. Karanlık, güneşin batması değil. Bugün karanlıkta bir gözlük takıyorsunuz, insanı görüyor­sunuz. Bu yeni bir boyuttur. İnsanlık bunlardan bilgisiz. Bunlar bugün mut­laka araştırılmalıdır.


Güneşin ışığıyla ısısını getiren aynı olamaz. Işığını getiren ayrı bir çeşit varlıktır, ısısını getiren ayrı... Yağmur damlasını alıp getiren ayrıdır, gecenin karanlığında yıldızları görmemizi sağlayan ayrı bir çeşittir. Demek ki etrafımızda farklı dal­ga boylarında farklı boyutlarda göre­mediğimiz o kadar yaratılmış varlıklar var ki... Mesela kozmik bilince göre virüs, bakteri, cin, şeytan, melek gibi varlıklar İzafi tabirlerdir ve bunlar enerji­nin farklı boyutlarıdır. Nariler ve Nuriler gibi... Nazar olayı; mesela bir öküze bakıyorsunuz ne kadar güçlü diyorsu­nuz hayvan ölebiliyor. Onu öldüren bi­zim menfi bakışımız, öküzün enerjisinin buna yetmemesidir.

IRAK ASKERLERİ MANGURTLAŞTIRILDI
- Peki, Irak'ın işgalinde Amerika bahsettiğiniz yöntemlerden fayda­landı mı?
- Sayko akustik ve sayko nörotik de­diğimiz ses dalgaları vardır. Yani sıfırla sonsuz arasında. Bugün bilinen dalga boyları 1 ila 36 hertz arasında olup, alfa, beta, teta ve delta olarak adlandırılır. Bunlar o kadar aralıklıdır ki, mesela bir radyoyu düşünün. Radyonun düğmesini bir milimetre çeviriyorsunuz, başka bir kanal çıkıyor. Yani bu kadar yoğunluklu dalga aralıkları var. Her dalga aralığında da bir ses, bir komut var. Biri Çin'e gi­derken, diğeri Maçin'e gidiyor. Bu ses dalgalarını ne kadar yakından insanlara yönlendirirseniz, tahrip gücü o kadar yüksek olur. Amerika, Irak'ta Apachi he­likopterleri ile sayko akustik ve sayko nörotik dalgalar yayarak Irak'ın yüz elli bin Cumhuriyet Muhafızını -ki, bunların özelliği sarayı ve Saddam'ı korumaktı-mançurya kobayı dediğimiz, robot as­kerlere çevirip şuursuzlaştırdı. Tabii bu dalgalar bizim kulaklarımızla duyamaya­cağımız dalgalardı.


Mesela; Amerika'da alışveriş merkez­lerine girdiğinizde fonda bir müzik var­dır. O müzikteki bir ses, sizi devamlı alışverişe yöneltir. Bunlar artık belgeli­dir. Apachi helikopterlerinin verdiği dal­ga boylarıyla o sığınaklardaki insanların bir anda beyni bulandı. Ne yapacakları­nı unuttular. Mangurtlaştılar. "Biz bura­da niye bekliyoruz?" dediler. Dışarıya çıktılar ve sokaklarda gezen insanlar ol­dular. Apaçiler günlerce önceden Bağ­dat'ın üzerinde belli yerlerde uçtular ve bunlara ateş açılmadı. Bunların sebep­leri var. Bunun yanında buralara atılan gıdalar oldu. İncelemelerde bulunmak için gidildiğinde bırakılan maddeler, ko­kular oldu. İşte bunlarla insanlar tesir altına alınarak, düşünemeyen, fikirsiz bir mahluk, mançurya kobayı oldular.


Bunun tam tersi, yani insanları sa­vaştırmak için de farklı yöntemler var­dır. Yatakhanelerde LSD denilen gaz­larla ve vitamin hapları gibi haplarla in­sanlar savaşçı haline getiriliyor. Mesela Rus ordularının Afganistan'daki binler­ce insanı katletmeleri, testere ile kes­meleri, bir kişiye yüzlerce kurşun sıkıl­ması gibi. Kızılordunun Bakü'ye girdiği sıralarda binlerce kişi tank paletleri altı­na yattı ve "Ruslar bizi öldürmez" dedi­ler. "Biz sizden kız aldık, sen benim eniştemsin, ben senin kayınbiraderi­nim" dediler. Ama bir anda bir düğme­ye basılmış gibi o askerler komut almışçasına tanklarına bindi ve binlerce kişiyi paletlerin altında ezdi, arkasından kepçelerle toplayıp Hazar Denizi'ne at­tılar. Biz bu olayları yerinde gören canlı şahitleriz.

Rusya'da Amon dediğimiz özel bir­likler yetiştirilmiştir. Moskova'da bir toplantıdayız. Yer Glasnost Vakfı, Ko­nuşmacı Valeriko Konivka. Bu adam Beyin Kontrol Merkezinin başuzmanı. Uzmanlık alanı KGB'nin tesiriyle Amonların ölüm makinesi yapılması. Sonuç başarılı. Orada şu itirafta bulunuyor; "Pişmanlık duyuyorum ve açıklıyorum ki bu beyni yıkanmış insanlar (Amon birliklerinden bahsediyor) bir daha top­luma kazandırılamaz, enkaz haline gel­miş, ölümü bekleyen et yığınlarıdır." Sovyetler Birliği yıkıldı da bunlar ortaya çıktı. Artık dünyanın diğer ülkelerinde neler olduğunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.


- Sinemanın, özellikle de Hollywood'un beyin kontrolünde rolü var mı?
- Bugün Hollywood özel olarak ku­rulmuştur, çeşitli istihbarat birimleri ta­rafından özel olarak finanse edilmekte­dir. Zamanı geldiğinde belli filmler yap­tırılarak dünya insanlığı, sinemalarla, filmlerle, radyolarla, televizyonlarla uyu­tulmakta, yönlendirilmektedir. Belli yer­lere kanalize edilmektedir. Harry Potter, Matrix'ler ile neler yapıldı? Yüzbinlerce film, kitap, oyuncak sattırıldı. Bir Matrix filmi haftalarca gündemi meşgul etti. Burada verilen mesajlar bellidir. Bi­rileri bunları yapmaktadır. Biz bunları kınamaktan öte bir şeyler yapmalıyız.

DÜŞÜNCELER SİSTEMLİ BİR ŞEKİLDE YÖNLENDİRİLİYOR

- Bu yöntemlerin çalışma mantığı nasıl?
- Radyo dalgaları patolojik olarak beynin normal çalışmasını bozar, etki­ler, algılamalarda eksiklik oluşturur. Bu bilimsel olarak da izah edilmiştir. Bunlar manyetometre denilen aletlerle öl­çülebiliyor artık. Radyo hipnotik dalga­ların parazitel etkileriyle beynin yönlen­dirilmesi, beyin odaklanmasıyla hafıza­ların ve duyguların etkilenmesi bugün manyetometrelerle ölçülebilmektedir. Beyin nöronları davranış gösterirler. Bu sayko akustik ve sayko nörotik dalga­lar, beyinleri etkileyip, bulandırarak en azından vazifelerini unutturuyor. 1996 yılında Kafkaslar'daki bir devletin Ba­kanlar Kurulu'na yönlendirilmiş iki tane sayko akustik dalga boyu veren maki­neler bulunmuştur. Ve o ülkenin Cum­hurbaşkanı bir gün sonra bunu kamu­oyuna açıklamıştır.

Şimdi yurtdışına giden üst düzey gö­revlilerimiz var. Bakıyorsunuz oraya va­tan, millet, bayrak diye gidiyorlar ama, istisnalar hariç dönüşte vatana, millete, bayrağa ihanet ediyorlar. Şark insanın­da bir hastalık var. Rahatsızlandı mı gi­dip ameliyatını Amerika'da yaptırıyor. Nörocerrahi denen bir yöntem var. Ar­tık dünya çiplerle idare ediliyor. Mili­metrenin kaç katı küçüklüğünde bir çi­pi bedene yerleştirdiğinizde o çip nö­ronlara tesir edebiliyor artık. Belki o in­sanlar hasta edilebiliyor ve ölebiliyorlar. Bunlar vakıadır ve uygulanmaktadır.

- Peki, beyinlerin yönlendirildiğine, kontrol altında tutulduğuna dair mü­şahhas deliller var mı?
- Son dönemde Fransa'da zihni yön­lendirme ile ilgili bir yasa tasarısı kabul edildi. Yani devlet yıllardır uyguluyor ama artık açığa çıktığından yasalaştırıyor. ABD'de ise dahili yıkıcılara karşı kullanılması için kanuni olarak telepatik yönlendirme yapma yasasını kanunlaştırıyorlar. Bugün Filistin'de, Çeçenistan'da, Bosna Hersek'te, İslâm'ın hü­kümlerine göre kardeş hukukunda olan insanlar katledilirken, 90 Müslüman ül­kenin hiçbirinden ses çıkmamakta, hatta el altından destek verilmektedir. Siz bu insanların bu hale nasıl getirildi­ğini sanıyorsunuz? Bakıyorsunuz Irak, İran'a saldırıyor. Dini hükümde iki Müs­lüman birbirine saldırdığında ikisinin de yeri cehennemdir. O zaman bizim bun­ların arkasında bir şey aramamız lazım. Son 50 yılda İngiltere'nin Fransa'yla veya Amerika'nın İngiltere'yle savaştığı görülmüş mü? Bu kimlere yaptırılmaktadır? İslâm ülkelerine....Bilhassa direnç noktası en yüksek olan Türk insanı üzerinde oyunlar oynanmaktadır? Tek kale burasıdır. Bu kale de yıkılırsa dünyada asimile edilemeyecek başka bir millet kalmayacaktır. Onun için Tür­kiye ile uğraşılmaktadır.

AMAÇ, GİZLİ DÜNYA DEVLETİ KURMAK
- Nihai hedefi nedir bu faaliyetle­rin?
- Bizim Allah'ımız bir, Peygamberi­miz bir, kıblemiz bir, örfümüz bir, âdeti­miz bir... Bu ülkede yaşayan birisiyle bin tane bir nokta sayabiliriz. Ama ba­kıyoruz ki; Türklük adına 2 bin cemiyet,İslâmiyet adına 3 bin cemiyet, vakıf, dernek kurulmuş. Bu oyundur, yönlen­dirmedir, planlı, nizamlı ve intizamlı bir tahriptir. Bu dernek, vakıf ve kuruluşla­rın başındaki insanlar düşünmelidir. Dünyada ise gizli dünya devleti kurul­maya çalışılıyor. Hedef budur. "Project Freedom Network" adlı sitede bu ya­yınlanmıştır. Biz Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz.


Zikredilen projenin beş ana maddesi vardır. Birincisi; merkezileştirilmiş bir dünya yönetimi kurmak. Bugün için BM buna örnek gösterilebilir. İkincisi; tek dünya ordusu. NATO ordusu buna örnek gösterilebilir. Üçüncüsü; merke­zileştirilmiş para. Tek banka tek para sistemi. Şu anda da dünya buraya doğru gidiyor zaten. Dördüncüsü; mikroçip taşıyan insanlık. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer kuruluşlar sağlık se­bepleriyle insanlara mikroçip takılması gerektiğini belirtiyorlar. Beşincisi; elekt­ronik pasaport. İşte gizli dünya devleti­nin hedefinde bunlar vardır. Bunu ya­panlar bizleri televizyon, bilgisayar, cep telefonları, kredi kartlarıyla kontrol altı­na almıştır.


ANLATILANLAR GÖRÜNEN YÜZÜ
- Bu tür faaliyetlere karşı önlem alınması mümkün mü?
- İnsanlara hep olumsuzluk verme­yelim. Bunlar düzeltilebilir. Bugün pa­tenti elimizde olan ve bilgisayarlardan, telefonlardan, televizyonlardan yansı­yan zararlı dalgaları, gıdalardaki zararlı maddeleri absorblayan, etkisiz kılan çipler geliştirildi, kozmik tozlar üzerinde de çalışmalar devam ediyor. Bizler ya­kında maddi ve manevi destek bulabi­lirsek bir "Kozmik Center" açarak bun­ları milletimizin istifadesine sunmayı düşünüyoruz.


Bu anlattıklarımız Aysbergin su üs­tünde görünen yüzü. Bu işe gönül ver­miş dernekler, vakıflar, sivil toplum ku­ruluşları varsa oturalım, beyin cimnastiği yapalım, insanlarımızı değişik yönle­re yönlendirelim. Artık bir araya gelme zamanıdır. Suni gündemlerle meşgul olmak da ayrı bir beyin kontrolüdür. Dünya neler üretiyor ama Türk insanı nelerle uğraştırılıyor. Hâlâ televolelerle, başörtüsü yasağı ile uğraştırılmakta, suni gündemler oluşturulmakta. Bu da bir propaganda aletidir. Maalesef bu­günümüzün idarecileri, yöneticileri bunlara alet olmaktadır. Artık güç sa­hipleri bir araya gelmeli ve insanımız adına müspet şeyler yapmalıdır. Çünkü dünyayı ellerinde tutan güç odaklan ülkemizle ilgili çok ciddi senaryoİâr hayata geçirmek için çalışmaktadırlar. Neticede ülkemizde çok kritik kırılmalar beklenmektedir. Bu astrolojik ve meta­fizik boyutlardaki ilmi bilgilerle de doğ­rulanmaktadır.

- Renklerin etkilerinden de bah­settiniz. Bunların insan beyni üzerin­deki etkileri nelerdir?
- Ses dalgala gibi, renklerin de in­san üzerinde etkileri vardır. Bizim bil­diğimiz renkler, kırmızı ile mor arası renklerdir. Bedenimiz bir anten vazife­si gördüğü için, dışarıdan gelen her türlü akıma karşı duyarlıdır. Renge, sese, kokuya... Giydiğiniz elbiselerin, yattığımız odanın rengi çok önemlidir. Kırmızı, cinsel uzuvların rengidir ve tahrik edicidir. Bunun için olsa gerek, dinimizde bazen yasak görülmüştür. Turuncu, pankreas gibi kalın bağırsak vs. rengidir. Midenin rengi sarıdır. Kal­bin rengi yeşil ve tonlarıdır. Kalp ve verem hastalarını sanatoryuma yollar­lar, çünkü orada ağaçlık, yeşillik var­dır. Onların yaydığı elektromanyetik -dalgalarla tedavi olursunuz. Boğaz şakrası vardır, bunun rengi mavinin tonlarıdır. Mesela; yazarlar daha çok deniz kenarlarında mavi tonlar ve laci­vert bir odada çalışırlar. Sarı odada bu gün sizin bir kitap yazmanız mümkün değildir. Üçüncü göz şakrası dediğimiz iki göz arasındaki yerin rengi laciverttir. Mesela; gökyüzüne baktığı­nızda değişik dünyalara gidersiniz. Te­pe noktanız da mordur. Bunların hepsi bir renk tayfıdır ve ilahidir.


CEP TELEFONU BEYNİ ÖLDÜRÜYOR

- Cep telefonlarının zararlı olup ol­madığı konusunda çokça tartışma yapıldı. Cep telefonları gerçekten zararlı mı?
- Bir insanın cep telefonuyla dört da­kikalık konuşmasında -bunların hepsi­nin görüntüleri mevcuttur- beynin sinir sistemi, yani lenfa dediğimiz noktala­rında bir derecelik ısınma olur. Vücut alarm vermeye başlar. Bedenin diğer uzuvlarından enerji yüklenmesiyle tak­viye gönderilir. Vücut bu bir derecelik ısınmayı absorblamak isterken 18 kat enerji harcıyor. Bu 18 kat enerji de or­talama ömrü 60 yıl olan bir insanın ha­yatından 2 ay 10 günlük bir süreyi alıp götürüyor. Şayet vücut kendini yenile­memiş olsaydı, 10 saatlik bir konuşmada însan ömrü sona erecekti. Aynı şe­kilde, sigarada, içkide, hormonlu gıda­larda da bu tahribatlar yapılmakta. Vü­cut kendini yeniliyorsa da, yine de be­den kendinden harcıyor. Siz buna göre artı enerji almanız lazım ki, normal bir insan vasfını sağlayasınız. Artı bir enerji almazsanız, saçınız dökülür, cildinizde lekelenmeler, karaciğerinizde arızalar başgösterir. Yani birtakım rahatsızlıklar ortaya çıkar.


İBADET VÜCUDA MÜSPET ENERJİ TOPLUYOR

- Davranışların İnsan vücuduna et­kileri konusunda da çalışmalar ya­pıldığından söz edildi. İbadetlerin vücuda ne gibi yansıması oluyor?

- Mesela; Rus bilim adamları araş­tırmış, namaz kılanın aura dediğimiz enerjisinin çok sağlamlaştığını, parladığını ve kortizon değerlerinin arttığını görmüşler. Abdest alırken kolun yı­kandığında kolların damarlarının açıl­dığı görülmüş. Yüzünü yıkadığında çevremizden alınan olumsuz enerjile­rin suyla temizlendiğini görmüşler. Eli­nizi kaldırıp enerji menbaı olan güney cihetine dönüp "Döndüm kıbleye" de­diğinizde bir anda kilitleniyorsunuz, yani şarteli açıyorsunuz. Elinizi bağla­dığınızda etrafınızdaki bütün canlılar bu enerji kalkanından bedeninize gir­meye başlıyor. Sonra, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" diye kapıyı açıyorsunuz. İçeriye girdiğiniz an açı­lan kapıdan bütün müsbet enerjiler bedeninize geliyor, bedende bir ısın­ma oluşuyor.


Minareler sivridir, enerji kabul eder, enerji bırakır. İnsan bedeni de bir an­tendir. Kainattan, kozmozdan gelen müsbetleri kabul eder, aynı zamanda da düşüncelerimizle onu kozmoza ilahi menbaa, yani kompitür merkezine, Hablullah ipiyle gönderir. Namazda eğilirken de alın, burun, on tane sivri parmak, iki diz ve yine on ayak parma­ğını bir vakitte 35 kere yere vurduğu­muz zaman topraktaki müsbetleri alı­yoruz, bedendeki menfileri topraklıyo­ruz. "Esselamüaleyküm" deyip anahtarı kapattığımızda da rahatlıyoruz.


Bunun için ibadet edenlerde fiziki  ve ruhi mutluluk mevcuttur. Mesela, 1140 tane nas ve sahih rivayeti ölçtük. İncil'de, Tevrat'ta, Zebur'da olan­ların Kur'an'da olanlarını ölçtük. Bir hadiste, "Sadaka belayı defeder" de­niyor. Markette alışveriş yaptığınızda para öderken kolun resmi çekiliyor, hiçbir değişiklik yok. Birisine sadaka verdiğinizde ise, elinizdeki aort da­marlarının düzeldiği, prostatın iyileşti­ği, kalp damarının açıldığı görülüyor. İlim artık termoskopi veya kirlian fo­toğrafı ile dediğimiz aletlerle bunu görüntülüyor. Bedende manyetik rezo­nans, yani hücrelerin kasılıp, gevşemesiyle bir enerji oluşur. Filmdeki gö­rüntü budur. İnsan hücresi kasılıp gevşer. Bu çalışmada kinetik bir ener­ji oluşturur. Bu enerji ile biz hareket
eder, güler, ağlar, dinç kalırız. Bu hücreleriniz bloke edilirse, sıkıntılı, bitkin, yorgun insanlar olursunuz. İşte insan hücresinin bloke edilmesi, daha önce söylediğimiz gibi dört yolla olu­yor. Gıdalarla, telefon, radyo dalgala­rı, evimizde seyrettiğimiz televizyonlar ve bilgisiyarlarla, belli merkezlerden radyo dalgalarıyla insan beynine yapılan tahribatlarla... Bunlar sadece  radyo dalgaları ile olmuyor. Yazılan bir yazı, görüntü-veya mesajlarla (mesela televizyondaki 25. karelerde beyne gönderilen mesajlar gibi) Bun­larla insanın beyin hücreleri kapatılır ve rahatsızlıklar hasıl olur. Dolayısıyla insanlarımız bugünkü düşünemeyen, bir şey üretemeyen hale getirilir ve taklitten öteye gidemez.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Bu ay öne çıkanlar