2012-06-16

"Eşimin Sabetayist olduğunu 30 sene sonra öğrendim" Özdemir Erdoğan

"Eşimin Sabetayist olduğunu 30 sene sonra öğrendim" Özdemir Erdoğan
"Eşimin Sabetayist olduğunu 30 sene sonra öğrendim" Özdemir Erdoğan

"Şarkı Söylemek Lazım" yarışmasıyla yeniden gündeme gelen Özdemir Erdoğan eşinin Sabetayist olduğunu 30 yıl sonra öğrenmiş. 

Erdoğan o anı şöyle anlatıyor: 



"Eşimin ailesinin Sabetayist olduğunu, evliliğimizin 30. yılında öğrendim. İlişkilerimiz hiçbir zaman eskisi gibi olmadı tabii. Bende çok büyük bir düş kırıklığı oluşturdu. Hayatımdaki en büyük üzüntülerden bir tanesini yaşadım. Bu durum benim çok ağrıma gitti. Çünkü evlilik içerisinde bir kültürel çatışma ortamı oluşturuyor. Bu durum benden niçin gizlendi çok merak ediyorum. Sabetayizmde bir önyargı var, bir ön hedef, gizli bir yapı var. Böyle bir şey aile içerisinde kabul edilemez. Özellikle mütedeyyin insanlara karşı bir önyargı var. "

Kaynak: Zaman

O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi; Usame bin Ladin...

O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi; Usame bin Ladin...
O, bir CIA ajanında başka bir şey değildi; Usame bin Ladin...

11 Eylül sabahı, haber kanalı CNN tarafından Dünya Ticaret Merkezi'nin kulelerinden birinin alevler içindeki ilk görüntüleri yayınlanmıştı. Bunun kaza mı, yoksa bir saldırı mı olduğu henüz bilinmezken, CNN spikerleri, Üsame Bin Ladin'in bu olaydan sorumlu olabileceğin­den bahsetmişlerdi. Zamanla bu hipotez, insanî açıdan kabul edilebilir tek açıklama olarak benimsenmiştir. Böylesi barbarca saldırıların, yalnızca, medenî dünyaya tamamen yabancı olan, Batıya karşı akıl almaz bir nef­retle dolu ve elleri kanlı birisinin eseri olabilirdi.

Bu ca­navar çoktan belirlenmişti bile: ABD'nin bir numaralı düşmanı Üsame Bin Ladin. Söylenti, ilk önce "genelde iyi bilgilere sahip" veya "soruşturmaya yakın kaynaklar­ca" basına verilen gizli bilgilerle beslenmiş, Colin Powell kamuoyu karşısında Bin Ladin'i "zanlı" olarak nite­lediğinde resmileşmiş veGeorge W. Bush onu suçlu ola­rak gösterdiğinde de dogma haline gelmiştir.

Bugüne kadar bu suçlama kamuoyu önünde açıklanmamıştı. Amerikan otoriteleri, Üsame Bin Ladin'in kendilerince itiraf niteliğindeki video kasetini yayınladıklarında, bu­nun yeterli olduğunu düşünerek, ispatlama ihtiyacı duymamışlardı.

Usame Bin Ladin1, 1931'de Saudi Binladin Group'un (SBG) kurucusu olan şeyh Muhammed Bin Ladin'in elli dört çocuğundan birisidir. Suudi Arabistan'ın en büyük holdingi olan bu holding, cirosunun yarısını inşaat ve kamu işlerinde, diğer yarısını da mühendislik, gayri menkul, dağıtım, telekomünikasyon ve yayın alanların­dan elde ediyordu. Holding, İsviçre Yatırım Şirketi olan SİCO'yu (Saudi İnvestment Company) kurmuştur. Bu şir­ket de, Suudi National Commercial Bank'ın şubeleriyle birlikte birkaç şirket açmıştır. SBG, General Electric, Nortel Networks ve Cadbury Schvveppes'de önemli katı­lım paylarına sahiptir. ABD'deki sanayi faaliyetlerini, Muhammed el-Fayed'in eski kayınbiraderiAdnan Kaşık­çı temsil etmektedir. Holdingin parasal malvarlığı ise Cariyle Group tarafından idare edilmektedir.

Dr. Goebbels'in vasiyeti uygulama görevlisi, terörist Carlos'un koruyucusu ve Binladin Group'un danışmanı Nazi ban­kacı François Genoud, 1996'ya kadar Holding'in şubele­rini kurma işlerini gerçekleştirmişti. Binladin Group, Suud-Vehhabi rejiminin ayrılmaz bir parçasıdır; öyle ki çok uzun bir süre Mekke ve Medine gibi kutsal mekanların onarımının tek ve resmi müteahhidi olmuştur. Aynı şe­kilde Suudi Arabistan'daki ABD askeri üslerinin yapımı­nı ve Körfez Savaşı’ndan sonra Kuveyt'in inşaatını üst­lenmiş, Bağımsız Devletler Topluluğu pazarının büyük bir kısmını o almıştır. Şeyh Muhammed Bin Ladin'in 1968'de kaza sonucu vefatından sonra büyük oğlu Salem işlerin başına geçmiştir. Salem Bin Ladin de, 1988'de Teksas'ta vuku bulan bir uçak kazası sonucu vefat et­miştir. Artık Binladin Group, kurucusunun ikinci oğlu Bekr tarafından yönetilmektedir.


1957'de doğan Üsame, Kral Abdulaziz Üniversitesi İk­tisadi ve İdari Bilimler mezunudur. Zeki bir işadamı ola­rak bilinmektedir. Üsame Bin Ladin, Aralık 1979'da vasi­si Prens Türki el-Faysal el-Suud (1977’den 2001'e kadar Suud gizli servisleri müdürü) tarafından CIA'nın Afganis­tan'daki gizli harekatını, parasal olarak yönetmek için çağrılmıştır. On yıl içinde CIA, Sovyetler Birliği'ni başarı­sız kılmak için Afganistan'a 2 milyar dolar para yatırmış­tır; bu harekat, CIA'nın bugüne kadar gerçekleştirdiği en pahalı harekat olmuştur. Suud ve ABD servisleri, mili­tanları toplamış, bunları eğitmiş, silahlandırmış, Sovyetler'e karşı verilen savaşı bir cihad adı altında manipüle edip kullanmıştır.2Üsame Bin Ladin, bu kural dışı dün­yanın ihtiyaçlarını "el-Kaide" (tam anlamıyla "üs") siste­mi üzerinden idare etmiştir.

Rusya'nın yenilgisinden sonra ABD, Kızıl Ordu'ya kar­şı savaşmak için Arap-İslam aleminin her bölgesinden topladıkları savaş liderlerinin ve mücahidlerin eline bı­raktıkları Afganistan'a karşı tamamen ilgisiz kalmıştır. Üsame Bin Ladin, o andan itibaren CIA için çalışmayı bı­rakmış ve bu savaşçıları kendi çıkarları için bir araya toplamıştır. 1990'da Suud Krallığı'na, laik Saddam Hüse­yin mürtedini, Kuveyt'ten çıkarmak için el-Kaide'yi kullan­mayı teklif etmiştir. Suudi Arabistan'ın, Baba BushDick Cheney (o zamanlar Savunma Bakanı) ve Colin Powell (o zamanlar Genel Kurmay Başkanı) tarafından yönetilen ko­alisyonu tercih etmesinden hiç hoşlanmamıştır.

O andan itibaren İslamcılar iki gruba ayrılmışlardır: Amerikan-Suudi müttefiki ve muhalifi. Üsame Bin Ladin, Sudanlı lider Hassan el-Turabi'nin yönettiği ve araların­da Yaser Arafat'ın da bulunduğu Amerikan muhalifi gru­bun içinde yer almıştır. Birlikte Hartum'da Arap ve İslam Halkları Konferansı'na katılmışlardır.

1992'de ABDBM'nin himayesi altında "umudu geri ge­tirmek" için (Restore Hope) Somali'ye çıkartma yapmış­tır. Birkaç eski Afganistan savaşçısı US GI'lere karşı ateş açmıştır. Düzenledikleri bu harekatta 18 Amerikan askeri ölmüştür. ABD, Usame Bin Ladin'i bu hadisenin so­rumlusu olarak göstermiş ve bunun üzerine ABD ordu­su, apar topar bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Arap-İslam kolektif tahayyülünde Bin Ladin, Sovyetleri yendikten sonra Amerikalıları da hezimete uğratan bir sembol haline gelmişti.


Tüm bunlardan sonra Üsame Bin Ladin, Suud vatan­daşlığından çıkarılmış ve Sudan'a yerleşmiştir. Aile bağ­larını koparmış ve 300 milyon dolar civarında olduğu dü­şünülen miras hakkını almıştır.3 Bu parayı, birkaç banka, tarım-gıda ve yerel dağıtım şirketlerini kurmak için kul­lanmıştır.

Önce Albay Ömer Hasan el-Beşir'in sonra da Hassan el-Turabi'nin desteğiyle, Sudan'da çeşitli şirket­ler kurmuş, bir havaalanı ve bir çok yol inşa etmiş, bir boru hattı projesini hayata geçirmiştir. Bu dönemde Arap zamkı üretiminin çoğunluğunu denetlemekteydi. Bu yaptığı yatırımlara rağmen, Üsame Bin Ladin'i Başba­kan Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast düzenlemekle suç­layan Mısır'ın baskısı sonucu 1996'da Sudan'dan sınır dı­şı edilmiştir. O da Afganistan'a dönmüştür.

Haziran 1996'da Suudi Arabistan'da Hobar Askeri Üssü'ne yapılan bir saldırıda 19 Amerikan askeri, hayatını kaybetti. ABD, Usame Bin Ladin'i bu eylemin finansörü olarak göstermiştir. Buna cevap olarak Üsame Bin La­din, ünlü "Arap yarımadasından putperestleri çıkartın" sözüyle Cihad silahını Amerika ve İsrail'e karşı çevir­miştir. (Burada yazar meşhur sözü derken "Onların sizi yurtlarınızdan çıkardığı gibi siz de onları yurtlarından çıkarın" şeklindeki ayeti kastediyor olabilir, çev.)
Böylece C1A ile birlikte Afganistan'da Rusya'ya karşı kullandığı "işgal altında bulunan İslam toprakları­nı kurtarmak, her Müslüman'ın kutsal görevidir" argü­manını bu kez ABD'ye karşı kullanmıştır. Tabi burada Sovyetlerin kanlı Afganistan işgaliyle Suudi Arabis­tan'daki ABD askeri üslerinin, yönetimin onayıyla yer­leşmiş olmasını birbiriyle mukayese etmek biraz güç­tür.

Milyarderin çağrısı Müslüman halklarda pek yankı bulmadığı için 1998'de Mısır lideri Eymen el-Zavahiri ile birlikte Yahudi ve Haçlılara Karşı Uluslararası İslami Cephe'yi kurdu.

7 Ağustos 1998'de iki saldırı, Darü's-Selam (Tanzan­ya) ve Nairobi (Kenya) Amerikan Büyükelçiliklerini yer­le bir etti; saldırı sonucunda 290 kişi öldü ve 4 bin beş yüzden fazla kişi yaralandı. Olayların hemen akabinde ABD, Üsame Bin Ladin'i bu saldırıları emretmekle suçla­dı. Saldırılara cevaben Başkan Bill Clinton, Afganis­tan'daki Celalabad'daki Hoşt kamplarına ve Sudan'daki El-Şifa İlaç Fabrikası'na savaş gemilerinden 75 füze fırlat­tı. Tüm bu gelişmeler üzerine FBI, Bin Ladin'i suçlu ilan etti ve başına beş milyon dolarlık bir ödül koymakla kal­mayıp bütün parasal mal varlığını dondurdu.


12 Ekim 2000'de, patlayıcı yüklü bir botla yapılan sal­dırıda Yemen'in Aden Körfezi'nde yolda kalanUS Cole destroyeri zarar gördü, 17 asker öldü ve 39'u da yaralandı. ABD, Usame Bin Ladin'i saldırıyı emretmekle suç­ladı.
8 Mayıs 2001'de Donald Rumsfeld, ABD'nin Bir Numa­ralı Düşmanının bakteriyolojik ve kimyasal silahlara sa­hip olduğu gibi bir atom bombası hazırlığı içinde oldu­ğunu ve uzaya bir uydu göndereceğini açıkladı.

Frontline (PBS) Dergisi4 ile mülakat yapan Milton Bearden (Seksenli yıllarda Sudan'da eski CIA görev başkanı ve ClA'nın Afganistan'daki gizli harekatlarınıönemli sorumlularından.) şüphelerini şöyle ifade etmiştir: "Her şeyi böylesine aşırı bir şekilde basitleştirmek ve onunla [Usame Bin Ladin], son on yılda vuku bulan bütün terörist ey­lemler arasında ilişki kurmak, birçok Amerikalının [zekasına] hakarettir. Bu da müttefiklerimizin bizi bu konuda ciddiye almalarını pek sağlamıyor."

1994'de emekliliğe ayrıldığında tekrar konuşma özgürlüğüne kavuşan Milton Bearden, şöyle devam etmektedir:

"Bütün bu söyle­nenlerde birçok hayal ürünü unsur bulunuyor. Üsame Bin Ladin mitolojisidir bu. Şovun bir parçasıdır. Ulusal bir düşmanımız yok. "Kötülük İmparatorluğu"nun [Rusya] 1991'de yıkılmasından beri ulusal bir düşmanı­mız yok. Ve sanıyorum bunu seviyoruz. Hepimiz [gerçek terörizmin] dramatik bir şekilde karakter değiştirdiği bir dönemde, bu gizemli ve tuhaf uluslararası terörizmi se­viyoruz."


Her ne olursa olsun "the show must go on" 5: ABD, Usame Bin Ladin'i 11 Eylül saldırılarını emretmekle suç­ladı.

Şansölyeliklerin şüpheci yaklaşımı karşısında (NBC) televizyonunda yayınlanan Meet the Press adlı programın davetlisi olan Dışişleri Bakanı Colin Powell şunları ifade etmiştir: "Bütün adli bilgileri ve haberleri birleştirmek için çok gayret sarf ediyoruz. Sanırım yakın bir gelecekte, Bin Ladin'in bu saldırılarla ilişkisi olduğu­nu gösteren kanıtları açıkça ortaya koyan bir dokümanı yayınlayabileceğiz."6Bir çok kez bahsi geçen bu dokü­man hiç yayınlanmadı.


4 Ekim, İngiltere Başbakanı Tony Blair, Avam Kama­rasına Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleştirilen te­rörist canavarlıkların sorumluluğu başlıklı bir rapor sundu.7 Raporda argüman olarak şunu okuyabiliriz: "Usame Bin Ladin'in yönettiği El-Kaide örgütü dışında 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirebilecek ve bunun için nedenle­ri olan başka hiçbir örgüt bulunmamaktadır."

Aynı gün Pakistan Dışişleri Bakanı Riyaz Muhammed Han, Amerikalıların, hükümetlerine ilettikleri"kanıtla­rın"[Bin Ladin'i] adalet karşısına çıkarmaya yetecek te­melleri sunduğunu" açıkladı. Bu "kanıtlar" Savunmasının (Secret-Defence) olarak görüldüğü için hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı.

7 Ekim, Amerikan ve İngiliz Büyükelçileri, ülkelerinin Afganistan'da başlattığı askeri harekatı BM'ye haber verdi.8 Olayla ilgili olarak John Negroponte (ABD) şöyle yazdı: "Hükümetim, Afganistan'da Taliban rejimi tarafın­dan desteklenen El-Kaide örgütünün saldırılarda önemli rol oynadığını gösteren açık ve tartışılmaz bilgiler elde etmiştir." Bu "açık ve tartışılmazbilgiler, Güvenlik Kon­seyine hiçbir zaman sunulmadı.


10 Kasım, Sunday Telegraph, Üsame Bin Ladin'in saldı­rıları üstlendiği bir video-kasetin (20 Ekim'de çekilmiş) varlığını açıkladı: "İkiz kuleler meşru hedeflerdi. Ameri­kan ekonomik gücünün temel direklerinden birini oluştu­ruyordu. Bu olaylar, her açıdan muhteşemdi. Yok edilen yalnızca ikiz kuleler değil; aynı zamanda ülkenin morali­dir."

Bin Ladin video kasette Amerikan Başkanını ve İngil­tere Başbakanını tehdit ediyordu: "Bush ve Blair, şiddet­ten başka bir şeyden anlamıyorlar. Bizi her öldürdüklerinde, biz de onları öldürüyoruz, bunu da güçler arasında bir denge oluşması için yapıyoruz."

Avam Kamarası'na kasetin bir numunesini seyrettiğini bildiren Tony Blair, aynı gün bu açıklamaları doğruladı. Bu gizemli kaset, Bla­ir raporunun güncelleştirilmiş versiyonunda zikredilmiş­tir.9 Aslında bu, El-Cezire haber kanalının gerçekleştirdiği ve CNN'in Ocak 2002'de yayınladığı bir mülakattır.


Fakat beklenmedik bir olay vuku buldu: 9 Aralık, Was­hington Post, yeni bir video kasetin varlığını "manşetten" haber verdi.10 Bir numaralı düşmanın bir yakını tarafın­dan 11 Eylül günü çekilmiş olan kasette Usame Bin La­dinin olaylara gösterdiği tepkiler görüntülenmiş, böyle­ce saldırıların planlanmasındaki sorumluluğu ABD'nin gözünde kesinleşmişti. Adı verilmeyen resmi bir şahsi­yetin sözlerini aktaran Reuter'e göre El-Kaide'nin lideri, kasette hava korsanlarının birçoğunun kamikaze olma­dıklarını ve öleceklerini bilmediklerini söylemiştir.


This Week"in (ABC) misafiri oları Savunma Bakanı Yardımcısı Paul WoIfowitz şu yorumu getirmiştir: "İğ­rençlik. Demek istiyorum ki binlerce masum insanı öl­dürmekten kıvanç duyan ve hoşlanan bir adam bu. Bun­lar onun hakkında bildiğimiz her şeyi teyit ediyor. Bura­da yeni veya şaşırtıcı bir şey yok. Sadece bir teyittir. Di­lerim bu da ABD'nin veya başka birisinin suçlu olduğu­nu söyleyen komplo teorisi saçmalıklarını tamamen susturacaktır.” 11


Bu kaset Pentagon tarafından 13 Aralık 2001'de yayınlandı. Üsame Bin Ladin bu kasette gerçeklerden çok uzak olduğunu bildiğimiz olayların resmi versiyonuna noktası noktasına uygun olan "itiraflar"da bulunur.

"Uçağın yakıtında meydana gelen yangının [Dünya Ti­caret Merkezi’nin] metalik yapısını eriteceğini ve çarpış­manın olduğu yeri ve üst katlarını yıkacağını düşünmüş­tüm. Bu kadarını umut ediyorduk. (...) 0 gün için işimizi bitirmiş ve radyoyu açmıştık. (...) Washington'dan ha­ber almak için radyo kanalını değiştirmiştik. Haber prog­ramı normal yayınına devam ediyordu. Saldırıdan sade­ce programın sonunda bahsedildi. O zaman gazeteci, bir uçağın Dünya Ticaret Merkezi'ne vurduğunu haber ver­di. (...) Bir süre geçti, sonra Dünya Ticaret Merkezi'ne ikinci bir uçağın çarptığını söyledi. Haberi duyan kardeş­ler mutluluktan çılgına dönmüştü. (...) Eylemi yapan kar­deşlerin bildikleri tek şey şehit olacakları bir eylem dü­zenleyecekleriydi ve her birinden Amerika'ya gitmeleri­ni istedik, ama eylem hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı, tek bir kelime bile. Eğitim görmüşlerdi. Ama onlara ey­lem hakkında uçaklara binene kadar hiçbir şey söyleme­dik. (...) Birinci uçak binaya çarptığında delice sevindiler ve onlara şöyle dedim: "Sabırlı olun" (...). Kuleye çarpan birinci uçak ile ikinci uçak arasındaki süre yirmi dakika­lıktı ve birinci uçak ile Pentagon'a düşen uçak arasında­ki zaman bir saatti."12


Ajan Bin Ladin hem yakıttan dolayı kulelerin yıkılma­sını, hem kamikaze ekip hikayesini, hem de Pentagon'da vuku bulan crash'ın(çarpmanın) hikayesini doğrulamış ve apaçık olanı yalanlamak için büyük özen göstermiştir. Video kaset, arkadaşının şu yorumuyla bitmiştir: "[Amerikalılar] kor­kudan donmuşlardı ve bir darbe olduğunu sanmışlardı". Bunu, ABD'nin bir numaralı düşmanı söylüyorsa artık...


11 Eylül saldırılarında sabıkalı Üsame Bin Ladin'in suçluluğu artık kuşku uyandırmamaktadır; çünkü olma­mış eylemleri bile itiraf etmiştir. Bizi burada ilgilendiren Bin Ladin CIA ile ilişkilerini gerçekten kesmiş miydi ve Amerika'nın düşmanı olmuş muydu?

1987'den 1998'e kadar El-Kaide savaşçılarının eğitimi, ABD ordusuna girmiş olan Mısırlı subay Ali Muhammed tarafından yönetilmekteydi. Muhammed, nüfuz ağlarının -yani staybehind- en gizli üyelerinin eğitim aldıkları John Kennedy Special Warfare Center and School'da ve aynı zamanda da ilginç bir şekilde özel US Force subay­larına ders vermekteydi.13

Amerikan Gizli Servisleri Gü­venlik Kurallarını iyi bilen -ki bu kurallar ajanların birbir­lerini sürekli denetlemesini öngörmektedir- Ali Muhammed'in, anlaşılmadan aynı anda hem ABD'deki bir aske­ri üstde hem de Sudan'da ve Afganistan'da El-Kaide kamplarında çalışabilmesi mümkün müdür? 1998 sonla­rında Ali Muhammed'in medyatik bir şekilde tutuklan­ması, stay-behind'in El-Kaide savaşçılarını eğittiğini ört-bas etmeye kafi olmamıştır. Dolayısıyla Usame Bin La­din'in en azından 1998'e kadar CIA adına çalıştığı ortaya çıkmıştır!


Üsame Bin Ladin efsanesinin baştan sona CIA tarafın­dan üretilmiş bir paravan olduğunu görmemek mümkün mü? Böylece bizlere, Bin Ladin'in yirmi kişilik bir savaş­çı grubuyla dünyanın en güçlü ordusunu Somali dışına postaladığına inandırmaya çalışmışlardır!

Nairobi ve Darüs-Selam saldırıları Amerika karşıtı ey­lemler olarak sunuldu. Oysa Darüs-Selam'da ölen 11 ki­şiden hiçbiri Amerikalı değildi ve Nairobi'de ölen 293 ki­şiden sadece on ikisi Amerikalıydı. Bu sahte Amerika karşıtı saldırıları düzenleyenler, bunun sonuçlarını baş­kalarına ödetmekte itina göstermişlerdir.14

Aslında CIA, Sovyetler'e karşı yaptığı gibi Rus etkisine karşı Usame Bin Ladin'in hizmetlerine başvurmaya devam etmiştir. Başarı gösteren bir ekip tabi ki değişti­rilmez. 1999'da Belgrat dikta rejimine karşı Kosova is­yancılarını desteklemek için "Arap birliği" El-Kaide'yi kullanmıştır.15 New York Times'ın16 da teyit ettiği gibi bu örgüt en azından Kasım 200l'e kadar Çeçenistan'da iş­levseldi. Bin Ladin'in Amerika'ya karşı sözüm ona düş­manlığı, Washington'un bu karışık işlerdeki sorumluluk­larını inkar etmesini sağlamıştır.


CIA ile Bin Ladin arasındaki ilişki, 1998'de kesilmedi.


Bin Ladin, ciddi bir hastalık sonucu 4-14 Temmuz tarih­leri arasında Dubai'deki Amerikan hastanesinde tedavi görmüştür. "Hastanede bulunduğu sürede ailesinden üyeler, Suud ve Emirlikler'den önemli şahsiyetler [onu] ziyaret etmiştir. Yine bu dönemde Dubai'de birçok kişi­nin tanıdığı CIA bölge temsilcisinin, Üsame Bin Ladin'in odasına gitmek üzere büyük asansöre bindiği görülmüş­tür." diye yazmıştır Le Figaro17

"11 Eylül saldırılarından bir gece önce Üsame Bin La­din Pakistan'da bulunuyordu. (...) Diyaliz makinesine girmek için gizlice Ravalpindi'deki askerî bir hastaneye alınmıştır." diye aktarmıştır CBS'in muhabiri.18

2012-06-07

MOSSAD öldürüyor, intihar denilip üzeri örtülüyor. Hayati Kamhi'yi MOSSAD öldürdü

MOSSAD öldürüyor, intihar denilip üzeri örtülüyor. Hayati Kamhi'yi  MOSSAD öldürdü
MOSSAD öldürüyor, intihar denilip üzeri örtülüyor. Hayati Kamhi'yi  MOSSAD öldürdü
Yahudilerin iç hesaplaşması dünya çapında hız kesmeden devam ediyor. Türkiye'nin baronu ve en büyük iş adamı olan Üzeyir Garih de iç hesaplaşma sebebi ile öldürülmüş ve güpegündüz, Müslüman mezarlığında, tek bir koruması olmadan dolaşan Garih masonik işaretler taşıyan bir cinayete kurban gitmişti. iş önce bir ayakkabı boyacısı çocuğun, sonra iki genç kızın, o da tutmayınca Yener Yermez adında firari er bir eroinmanın üzerine ihale edilmişti. Ne tuhaftır ki firari er Yener Yermez bütün Türkiye kendisini ararken memleketine gittiği otobüste yakalanmıştı.


Yahudi ve 33. dereceden Mason olan Üzeyir Garih'in öldürülmesinin sebebi ise daha sonra meydana çıkmıştı. Garih, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)'un gerçekleşmesi ve 1 Mart tezkeresinin geçmesi için üzerine düşenleri yapmamış, bunu sağlamak için uğraşan Yahudive Mason kardeşlerini çok müşkil durumlarda bırakmıştı. Üstelik İsrail'e düzenli olarak ödediği vergiyi de kesmişti... Bu cinayet aslında dünyanın dört bir tarafına yayılmış Yahudilerin ve Kripto (Türk gözüken/şifreli)  Yahudilerin İsrail'in denetiminde olduğunu, onları gerektiğinde koruyan, destekleyen, güçlendiren ve vergi alan İsrail'in gerektiğinde de MOSSAD'ı kullanarak en ağır şekilde cezalandırdığı gerçeğini gözler önüne sermişti.

Aslında işin daha derinine bakıldığında ise, on seneden fazla bir zamandan beri Yahudilerin şahin ve güvercin diye adlandırılan iki gruba ayrıldıkları ve birbirlerine karşı düşmanca bir mücadele içinde oldukları da bilinmekte. Dünya üzerinde el değiştiren sermayenin, holdinglerin, Türkiye'de batık banka patronları hadisesinin, patlayan sinagogların, HSBC'nin, Şaron'un dünya üzerindeki bütün Yahudilerin İsrail'e gelmesi yönündeki sert çıkış ve tehditlerinin, ardından ağır hasta olup meydandan silinmesinin, Sinagog patlamaları ile Türkiye'deki Yahudilerin huzurlarını bozmak, korku vermek ve böylece Şaron'a itaat edip İsrail'e gitmelerini sağlamak amacıyla güdülen siyasete Tayyip Erdoğan'ın çok sert tepki vermesinin, bunun ardından o gurup Yahudier tarafından "Üstün cesaret ödülü" ile ödüllendirilmesinin, aynı gün diğer Yahudi gurubunun da Mehmet Emin Karamehmet'e "Üstün idarecilik ödülü" vermesinin, yine kripto Yahudilerden olan Uzanların elenmesinin, bir anda bölgedeki bir çok ülkenin liderlerinin sahneden silinmesinin (Esad, Arafat, Şaron, Demirel v.d.) ve daha saymakla bitmeyecek bir çok önemli hadisenin arka planında iki Yahudi gurubunun birbirleri ile gayet sert ve kuralsız mücadelesi var. CNN Yahudi sahibinin "İsrail bir terör devletidir." açıklamasını yapmasına da sebep olacak kadar şiddetli olan bu mücadele önümüzdeki günlerde de yaşanacak bir çok önemli hadisenin gerçek sebebi olacak gibi...

Son zamanlar da da Türkiye'de arka planı derin ve karanlık olan ilginç hadiseler oldu. Bakın taşıdığı Ergün Diler ismi, buram buram Sabetayist kriptoloji kokan yazarımız, neler neler yazdı ve Hayati Kamhi cinayetini nerelere bağladı;

****
Ünlü işadamı Jak Kamhi’nin 62 yaşındaki oğlu Hayati Kamhi önceki gün Kandilli’deki villasında ölü bulundu! Hemen hemen her YAHUDİ vatandaşımızın ölümünden sonra ortaya atılan ŞABLON yine piyasaya sürüldü:
BORÇ YÜZÜNDEN İNTİHAR ETTİ!

Belki PARA yüzünden intihar etmişti ama ya bu birine olan BORÇ yüzünden değilse! Bilmiyoruz. Ama kısa yoldan kesip atmayı seviyoruz.
Geriye baktığımızda ne faili meçhuller bırakmışız arkamızda. “Bu da ne ki” diyebiliriz…
Ama gelin biz zor olanı seçip işin arka planına seyahat etmeye devam edelim.
Çünkü seyahat etmek için o kadar çok sebep var ki… Öncelikle resmi makamların sıcağı sıcağına “ihtihar” demesi, Adli Tıp Kurumu’nun “acil” bir sonuca ulaşması bende şüphe uyandırdı. Normalde bu kadar HIZLI olmayan KURUMLARIN bu ve benzeri YAHUDİ ölümlerindeIŞIK HIZIYLA hareket etmesi beni hep kuşkulandırdı.

Hayati Kamhi’ye gelmeden önce gelin Moşe Kohen cinayetine gidelim…

2012-06-04

Eşkiyalıktan Orduya - Filistin Topraklarında Yahudi Terör Hareketleri

Eşkiyalıktan Orduya - Filistin Topraklarında Yahudi Terör Hareketleri
Eşkiyalıktan Orduya - Filistin Topraklarında Yahudi Terör Hareketleri


Filistin topraklarının Yahudiler tarafın­dan ele geçirilmesi sürecinde,   silahlı Yahudi çetelerinin rolü büyüktür. Bunlar, Yahudilerin Filistin topraklarına daha ilk yasadışı göçlerinden itibaren ortaya çıkmışlardır.

Yahudiler, Filistin'e yaptıkları modern zamanların bu yasadışı göçlerine "Aliyot" veya "Aliyah" derler. 1870-1914 arasındaki ilk "Aliyot" sırasında çeşitli entrika­larla Osmanlı idaresindeki Filis­tin'de kurulan Yahudi yerleşimle­ri (-ki Yahudi kasabaları, semtle­ri, "moşava" denilen köyleri, çift­likleri, "moşav" ve "kvutza" deni­len kooperatif yerleşmelerinden oluşuyordu) etrafında, sözüm ona Arap çetelerinden kendilerini ko­rumak amacıyla silahlı gruplar oluşturmuşlardı.

Haşomer örgütünün Yahudi  militanları, Arap kıyafetleri ile...
Haşomer örgütünün Yahudi
militanları, Arap kıyafetleri ile...

Haşomer


İlk Yahudi yerleşimlerinde, en az bir kişi, bölgeden ve gerekli görüldüğünde hububat yetiştiri­len alanlardaki güvenlikten so­rumluydu. Bu güvenlik görevlisi bir tüfek veya çoğunlukla bir ta­banca taşır, gece ve gündüz, atlı veya yaya olarak dolaşırdı. Böy­lece, bölgede kurulan en önemli Yahudi yerleşimlerinden biri olan Zikhron Ya'akov başta olmak üzere birkaç yerleşim yerinde, genç gönüllülerden oluşan küçük gruplar, güvenliği sağlamaya baş­ladılar. Bu düzensiz gönüllüler, ilk olarak 1907'de, daha sonra İsrail'in ikinci cumhurbaşkanı olacak Yitzhak Ben-Zvi'nin Yafa yakınlarındaki Neve Tzedek'de bulunan evinde toplanarak, "Bar Giora" denilen teşkilâtı oluşturdular. Bu teşkilât, Sejera'da Yahu­di muhafızlar için ilk "komün"leri kurdu. Bu komünlerin çalışan­ları ve muhafızları da birlikte, 1909'da "Haşomer"i kurdular. Ha­şomer, kendisini bir çok Yahudi yerleşiminin güvenliğini sağla­makla sorumlu tuttu. Haşomer, işçilere güvenlik görevi sağlama­sı ve üç katlı hiyerarşisi (Bar Giora gazilerinden oluşan küçük bir çekirdek kadro, geniş çaplı bir aktif muhafızlar ağı ve kendi­lerini '"İşçi Lejyonu" olarak adlandıran Haşomer üyesi Yahudi işçi­lerden oluşuyordu) sayesinde operasyonlarında çabuk organize olmasıyla meşhurdu.

1913'de Haşomer liderliği, Avrupa'daki Siyonist teşkilâtlar ile ilişki kurmaya başladı ama 1914'de başlayan Birinci Dünya Savaşı, bunu kesintiye uğrattı.

Osmanlı idaresi, savaş sırasında düşman ülke vatandaşı olan Ya­hudileri Filistin'den çıkartarak bu silahlı Yahudi grupların da dağıl­masını sağlamaya çalıştıysa da, tam başarılı olamadı. Üstelik, "Yafa Grubu" adıyla, gençlerden oluşan, Tel Aviv ve Yafa'daki Ya­hudilerden sorumlu yeni yeni si­lahlı gruplar da türemeye başla­mıştı.

Dünya siyonist kongresi  Başkanı Haim Weizmann
Dünya siyonist kongresi
Başkanı Haim Weizmann
1909 ile 1920 arasında faaliyet gösteren Haşomer'in önde gelen liderlerinden biri, Yisrael Şohat, diğeri de, aynı zamanda Yafa Grubu liderlerinden Elivahu Golomb idi. Bu arada, Zikhron Ya'akov civarındaki moşavotlarda yaşayan gençler, Gideonite"ler adıyla bir teşkilât kurdular. Savaş sırasında bu teşkilât, İngilizler he­sabına Filistin'de Osmanlı aleyhine gizli istihbarat faaliyetleri yü­rüten ve başında Aaron Aaronsohn isimli Yahudi bir ziraatçinin bulunduğu NILI'nin (Netzab Yis­rael Lo Yeşaker) temelini oluştur­du.


CASUSLAR

Bu teşkilât, bilhassa Osmanlı Ordusu içinde görev yapan an­cak resmen görevlendirilmemiş memur statüsünde bulunan Filis­tinli Yahudileri hedefledi. Os­manlı Ordusu içinde İngilizler hesabına casusluk yapmayı kabul eden Yahudilerden bazıları şun­lardı: Moşe Şarett, Dov Hoz (da­ha sonra firar ederek İngiliz Ordusu'na geçti ve görev aldı), Alexander Aaronson ve Elimelekh Zelikoviç (Avner).

Öte taraftan, 1915'de Mısır'daki İngiliz Ordusu içinde, Yahudi gö­nüllülerden oluşan Siyon Katırcı Kuvveti (Zion Mule Corps) ortaya çıkmıştı. Bu kuvvetin komutası, aslen İrlandalı olan Yarbay John Henry  Patterson  ile  (Yahudi) Yüzbaşı  Joseph   Trumpeldorda  idi.


GÖNÜLLÜLER


Çanakkale Cephesi'nde yar­dımcı bir birlik olarak kullanıl­dıktan sonra fonksiyonsuz bırakı­lan bu Katırcı Kuvveti, Eylül 1917'de Jabotinsky'nin girişimleri sonucu Yahudi Lejyonu'na dö­nüştürülerek. 38'inci Kraliyet Tü­fekli Taburu adı ile İngiliz Ordu­sunda görev almaya devam etti. Birlik, ilk olarak İngiltere'nin gü­neyinde toplandı. Komutası da yine Siyon Katırcı Kuvveti'nin es­ki komutanı Yarbay Patterson'da idi. Şubat 1918’de Mısır'a getirilen lejyon, Filistin'i işgal eden Gene­ral Edmund Allenby'nin komutasındaydı. Ürdün Vadisi'nde Eriha'ya konuşlandırılan ve "'alay" statüsü verilen lejyonun komutan yardımcısı, "teğmen" rütbesi veri­len Vladimir (Ze'ev) Jabotinsky idi.


Bu günkü israil ordusunun çekirdeğini meydana getiren  haganah gerillaları, filistin'de kırsal alanda eyleme giderken
Bu günkü israil ordusunun çekirdeğini meydana getiren
haganah gerillaları, filistin'de kırsal alanda eyleme giderken
 39'uncu Tüfekli Tabur ise 38'inci Tabur'un Mısır'a gitmesinden sonra yine İngiltere'de oluşturul­muştu. Bu lejyon da, Ameri­ka'dan, Kanada'dan ve Rusya'dan gelen Yahudi gönüllülerden ku­rulmuştu ve komutası da daha önce Fransız Cephesi'nde Avust­ralya seferî kuvvetindeki bir ta­burun başında bulunmuş Yarbay Eliezer Margolin'de idi. Bu lejyon da Nisan 1918’de Mısır'a gönderildi. Mısır'da bulunduğu sırada Güney Filistin’i işgalinden sonra İngiliz Ordusu'na gönüllü yazıl­mış Filistinli Yahudileri de bünye­sine katan lejyonun yarısı, Eylül 1918'de, 38'inci Tabura katıldı.

Üçüncü Yahudi Lejyonu ise 40'ıncı Kraliyet Tüfekli Taburu adı ile Mısır'da Ağustos 1918'de kuruldu. Bu lejyon da çoğunluk­la ABD ve Kanada'dan gelen Ya­hudi gönüllülerden oluşuyordu. İçlerinde David Ben-Gurion'un da bulunduğu bu gruba, Filis­tin'den Osmanlılar tarafından çıkarılan Yahudilerden Yitzhak Ben-Zvi, Dov Joseph ve Nehemia Rabingibi isimler de katılmıştı. Yarbay Samuel'in komutasındaki lejyona, Eliyahu Golomb, Dov Hoz, Beri Katznelson ve Haşomer'in birkaç üyesi de katıldı. Mı­sır'dan   Filistin'e   gönderilen   bu lejyon, herhangi bîr askerî hare­kete katılmakta çok geç kaldı.

1948'de bir Haganah komandosu
1948'de bir Haganah komandosu


Her üç Yahudi lejyonundaki gönüllüler, Kasım 1918'de, Birin­ci Dünya Savaşı'nı bitiren ateşkes anlaşmaları imzalanır imzalan­maz, terhis edildiler. Buna rağ­men, bu gönüllüler, Siyonist amaçlar doğrultusunda Filistin'i terk etmediler.
İngiltere ve Filistin'deki Siyo­nist liderler, İngiliz yetkilileri, bir Yahudi gönüllü alayı kurulması konusunda ikna ettiler. Alay, Fi­listin'deki İngiliz garnizonunun bir  parçasıydı  ve  komutanı   da Yarbay Eliezer Margolin idi. Bu alaya "İlk Yudealar" (First Judeans) adı verildi ve 1919'da Sarafand'da (şimdiki adı Tsrifin) orga­nize edildiler.

Ancak İngilizler, bu Yahudi ala­yının ne 1920'de Tel Hay ve Kudüs'deki olaylara, ne de Mayıs 1921’de patlak veren Arap Ayak­lanmasına müdahale etmesine izin vermedi. Olaylar, Tel Aviv ve Yafa arasındaki sınır boyunca ya­yılınca, Yarbay Margolin inisiyati­fini kullanarak alayı harekele ge­çirdi. İngilizler de buna cevap olarak "Yudea" alayını (Yahudi Lejyonunu) lağvederek dağıttılar.

'İlk Yudealar"ın dağıtılması, bazı Siyonist liderlerin İngiliz­lerin himayesinde bir askerî güç geliştirilmesine karşı çıkmalarının ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ancak zaten Yahudi milis güçleri giderek gelişiyordu.


HAGANAH

"Haganah", ilk olarak 1920'de ortaya çıktı. Yahudi yerleşimcile­rin içinden tabiî olarak ortaya çı­kan bu silahlı hareketin içinde, Histadrut'un (Yahudi Genel İşçi Federasyonu) kurucuları da var­dı. İngilizler'in yasadışı saydığı bu hareket, kurucularının naza­rında tam bağımsız ve millî bir askerî güçtü. Yine de kuruluşunu takip eden ilk on yılda Haganah, seçilmiş organları bulunan His­tadrut'un bir alt birimiydi.

1929 Ayaklanması'nın kötü so­nuçlarından ve Siyonist partilerin liderleri arasındaki büyük tartış­malardan sonra, Haganah, Yahu­di Ajansı İdaresi'nin ve Millî Kon­seyin (Va'ad Loumi) idaresine bırakıldı. 1931'de Haganah, üç ''Sol” (aralarında Eliyahu Golomb ve Dov Hoz da vardı) ve üç "Sağ" temsilci (ikisi Sa'adya Şoşani ve Yissaşar Sidkov idi) ile siyasî ola­rak bölünmüş bir Yüksek Komutanlık'ın otoritesi altındaydı.

Yahudi gözü dönmüş teröristler, Filistinli çocuklann  içinde bulunduğu okul otobüslerine dahi  ateş açmaktan çekinmiyortardı. 1948
Yahudi gözü dönmüş teröristler, Filistinli çocuklann
içinde bulunduğu okul otobüslerine dahi
ateş açmaktan çekinmiyortardı. 1948
Haganah, bu yapısıyla daha o za­man bir Yahudi millî teşkilâtı ola­rak nitelendiriliyordu. Böylece is­mini giderek daha fazla duyuran Haganah'a, her moşava, moşav ve kibbutz'dan, her Yahudi kasabası ve semtinden katılımlar arttı. Ancak bu çabuk genişlemenin ayrılık getirmesi de o kadar ça­buk oldu. Siyasî konsensusa da­yalı Yüksek Komutanlık'ın otori­tesini kabul etmeyen bir grup, 1931'de Haganah'dan ayrıldı. Kı­sa bir süre sonra, 1932'de, ayrılan bu grup, Avraham Tehomi liderli­ğinde, Millî Askerî Teşkilât (Irgun tzeva'i le'umi) veya "Etzel" adıyla yeni bir Yahudi silahlı gücü oluş­turdular.  Bu teşkilât, İbranîce baş ismine nazaran, bilhassa 1945-1948 arası yaptığı eylemlerle dünyada adını "Irgun" olarak duyurduysa da, Yahudiler arasında­ki popüler ismi, İbranîce açılımı­nın kısaltılmışı olan "Etzel" idi. Etzel,  Ze'ev Jabotinsky'nin Reviz­yonist Partisi ile sağ-kanat Siyo­nistlerin ve Mizrahi'nin (Orto­doks Yahudilerîn 1902’de kurulmuş din  ağırlıklı Siyonist teşkilâ­tı) tam desteğini arkasına almıştı.

1936-1939 arasındaki Arap Ayaklanması, İngilizler ile "yasa­dışı" Haganah'ı birbirine yaklaş­tırdı. Bilhassa Kudüs'deki strate­jik çıkarları, İngiliz Hükümeti'ni Haganah ile belirli ölçülerde bir işbirliğine gitmeye zorladı. Bu iş­birliği, en azından üç sene için Haganah'ı yasadışılıktan "yasallığa" çıkardı. İngilizler, bu dönem­de Yüzbaşı Charles Wingate ko­mutasında, "Kadro fazlası Polis Kuvveti" (Super numery Police) adı altında Araplara karşı Haga­nah üyesi Yahudileri kullanmak­tan çekinmediler. Bu polis kuv­veti, Haganah ile İngilizlerin ça­tışma sürecine girdiği ve İsrail Devleti'nin kurulduğu 1948?e ka­dar varlığını sürdürdü.


GERİLLALAR ORDU KURMA YOLUNDA

1938'de, Yahudi Ajansı İdaresi, Haganah'ın Yüksek Komutantığı'na siyasî olmayan ve millî ka­rakterli bir lider atanmasına karar verdi. Bu pozisyona atanan ilk isim, Yohanan Ratner idi. Eylül 1939'da ise Yahudi Ajansı ve Mil­lî Konseyi, Haganah'ın Yüksek Komutanlığı altında, değişik or­ganları ve operasyonları birleşti­recek bir Askerî Genelkurmay oluşturulmasını kararlaştırdı. Bu birimdeki ilk Yahudi Genelkur­may Başkanı Ya'akov Dori (Dostrovsky) idi.

İngiliz askerleri şüphelendikleri Haganah  militanlarını tutuklamış 1948
İngiliz askerleri şüphelendikleri Haganah
militanlarını tutuklamış 1948
Bu arada, Nisan 1937'de, Avraham Tehomi liderliğinde ayrılan 1.500 kişi, Haganah'a geri dön­müştü. Ancak Etzel'in geri kalan kadrosu, Ze'ev Jabotinsky liderli­ğindeki Revizyonist Siyonist Teşkilât'ın siyasî otoritesi altında ey­lemlerini sürdürdü. Etzel, Haganah'ın Araplara karşı "ılımlı" po­litikası ile Siyonist liderliğin "diz­ginleme" (havlaga) doktrinini reddediyor,   "gözdağı   verme  ve terör" politikasını benimsiyordu.

Fakat İngilizler, Arap Ayaklan­masının bastırılmasında, Haganah’ı tercih ettiler. Ayaklanma, 1938-1939'da İngiliz kuvvetleri ile işbirliği içindeki Haganah tarafın­dan bastırıldı. Ayaklanmanın bas­tırılmasında, 20 bin Yahudi "kadro fazlası polis" kullanıldı. Bu kuvvete ek olarak, Yitzhak Sadeh komutasındaki muharebe birlik­leri ve Yüzbaşı Wingate komuta­sındaki "Özel Gece Mangası" da operasyonlara katıldı. Bu manga­nın ismi, Filistinli Araplara karşı nasıl dehşetli bir hareket yürütül­düğünün de ipuçlarını veriyor.

Haganah, böylece iyice profesyonelleşti. 1937-1939 arasında, yasal olarak operasyonlara katıl­dığı süre içinde Haganah, bir Mu­harebe Alayı ile Askerî Tıbbiye ve İşaret Alayı'na sahip olmakla kalmamış İstihbarat servisini de kurmuştu. Ayrıca, aynı dönemde Filistin'e yasadışı Yahudi göçünü (Aliya Bet) sağlamak için büyük bir imkân elde etmenin yanında, kendi silah endüstrisini de kur­muş, silah tedarik etme ve depo­lama hizmetleri için birimlerini oluşturabilmişti. Haeanah, Filistin'i Ma'arakhot (kampanyalar) denilen askerî operasyon bölge­lerine ayırmıştı. 1941'de, "Genç­lik Alayları" (Gadna) ve "Vurucu Güç" (Palmah) ortaya çıktı. Aynı yıl,  Haganah’ın,  Siyonist girişim ve Yahudi devleti kurulması için askerî güç temelindeki, millî ve Siyonist karakterini açıklayan prensipleri de belirlendi:

İngiliz polisince aranan Yahudi şüpheliler
İngiliz polisince aranan Yahudi şüpheliler
-Haganah, İsrail topraklarının siyasî bağımsızlığı için uğraşan Yahudi halkının askerî gücüdür.
-Haganah, Filistin topraklarında organize olmuş Yahudi halkı ile bağlantılı Dünya Siyonist Teşkilâtı’nın otoritesine karsı sorumludur, onun hizmetindedir ve onun emirlerine riayet eder.
-Haganah'ın fonksiyonları:

1) Filistin'deki Yahudi halkını saldı­rılara karşı savunmak, mülkünü ve mevkiini korumak

2) Siyonist girişimi ve İsrail topraklarındaki Yahudi halkın siyasî haklarını sa­vunmak

3) İsrail topraklarını ve sınırlarını, kapasite ve siyasî şart­lara uygun olarak dış düşmandan korumak

-Haganah, bütün Yahudi mille­tine, Filistin topraklarında yaşa­yan bütün Yahudilere (yişuv) ve bütün Siyonist harekete hizmet eder. Millî marşı. Hatikva’dır. Her Yahudi erkeği ve kadını, Haganah'a millî savunma görevi için gönüllü olarak katılabilir.

-Haganah, Yahudi olmayan hü­kümetin kanunlarından bağım­sızdır. Varlığı, silahlan ve operas­yonları, dikkatli bir şekilde gizle­nir. Bu prensibe uymama, hayat­ları risk altına atmak demektir.

-Haganah, mensuplarını Yahu­di halkına ve Filistin'deki Yahudi devletine (Eretz İsrael) sadakat, bağımsızlık aşkı ve Yahudi dirili­şi, cesaret, güçlüklere ve sıkıntı­lara tahammül, fedakârlığa gönüllülük, insan hayatına saygı, dürüst karakter, basitlik, insanî değerlere ve Yahudi değerlerine saygı konusunda eğitir.


BEYAZ KAĞIT SİYASETİ

İngilizlerin Mayıs 1939'da Filis­tin'de uygulamaya koyduğu ve yasadışı Yahudi göçünü büyük ölçüde önleyen Beyaz Kâğıt Siya­seti (White Paper Policy) ve arka­sından patlayan İkinci Dünya Sa­vaşı dolayısıyla İngilizlerin, Ya­hudi karşıtı Nazi Almanyası'na karşı savaşta önemli bir rol alma­ları, Siyonist Liderliği, İngiltere'ye karşı doğrudan ve dolaylı askerî eylemler konusunda ikilem için­de bıraktı. Siyonist İdare'nîn Baş­kanı David Ben-Gurion, Siyonist hareketin ve Filistin'deki Yahudi toplumunun bu durum karşısın­daki tavrını şöyle belirledi: Nazi­lere karşı İngiltere ile askerî iş­birliği, ancak göç ve yerleşmeyi engelleyen Beyaz Kâğıt Siyaseti'ne karşı da direniş...

1938'de Yahudi terör örgütlerinin  düzenlediği  hayfa şehrindeki  bir binaya büyük hasar veren sabotaj
1938'de Yahudi terör örgütlerinin
düzenlediği  hayfa şehrindeki
bir binaya büyük hasar veren sabotaj

Etzel de, bu kararlara, tam tersi bir kutupta olmasına rağmen ka­tıldı. Revizyonist Liderlik, Beyaz Kâğıt Siyaseti'ne rağmen, Nazi­ler1 e karşı İngiltere ile askerî sevi­yede işbirliği yapılabileceğini ka­rara bağladı. Ancak Abraham (Yair) Stern liderliğinde küçük bir grup, bu karara katılmadı ve İn­giltere'nin "Siyonizm'in En Büyük Düşmanı1'olduğunu öne sürerek, ona karşı gerilla eylemleri ve te­rörizm yoluyla savaşılması gerek­tiğini ilân etti. Jabotinsky'nin 1940’da ölmesinden sonra bu grup tamamen Etzel'den ayrıla­rak. "İsrail'deki Etzel" veya popü­ler adıyla "Stern Grubu" ismiyle faaliyet göstermeye başladı.

Abraham Stern'in Şubat 1942'de İn­gilizler tarafından öldürülmesin­den sonra grubun liderliğini, Na­tan Yellin  Mor, Yitzhak Şamir (İs­rail'in 1980 ve 1990'lardaki Baş­bakanı) ve Yisrael Eldad üstlendi. Bunlar, Stern Grubu'nu, "Yahudi Özgürlük Savaşçıları" (Lohamei Herut Yisrael) veya kısaca "Lehi" adıyla yeniden organize ettiler. Bu dönemde Filistin'deki Yahudi silahlı hareketleri açısından en büyük gelişme, 30 binden fazla Filistinli Yahudi'nin İkinci Dünya Savaşı dolayısıyla yeniden İngiliz Ordusu'na katılması oldu. Bilhas­sa savaşın bitimine yakın safha­larda kurulan "Yahudi Tugayı" (jewish Brigade Group), Kuzey İtalya'da Nazi Almanyası'na karşı savaştı.

Filistinli Yahudilerin İngiliz Kara ve Hava Kuvvetlerine alın­ması, gerilla tipi Yahudi silahlı hareketinin, bilhassa savaş, yö­netim, teknoloji ve modern ordu­nun lojistik ihtiyaçları konularını kapsayan geniş çaplı bir askerî eğitim süreci geçirmesine yaradı. Bu, Haganah'ın düzenli İsrail Sa­vunma Kuvvetleri'ne (IDF) dö­nüşmesi safhasında, büyük bir basamaktı.



SİLAHLAR İNGİLİZLERE DOĞRU

Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini sabırsızlıkla bekleyen Haganah, savaş biter bitmez İngilizler'e karşı bayrak açmakta gecikmedi. Ekim 1945 ile Aralık 1947 arasında Haga­nah, İngilizlere karşı en büyük ve en önemli askerî güç idi. Ge­nelkurmay Başkanı Yitzhak Sadeh, "Yahudi Direniş Hareke­ti”nin en kıdemli ve en otoriter şahsiyetiydi.

Militanların bir eyleminden sonra Filistin şehirlerinin sokaklarında böyle dehşet manzaraları oluşuyordu
Militanların bir eyleminden sonra Filistin şehirlerinin
sokaklarında böyle dehşet manzaraları oluşuyordu
Haganah, İkinci Dünya Sava­şında İngilizlerden öğrendiğini, şimdi onlara karşı acımasızca kullanıyordu. Bu dönemde Haganah'ın belli başlı eylemleri şun­lardı:
Atlit Kampı'nda enterne edilen yasadışı göçmenlerin kur­tarılışı,
Filistin'deki demiryolu ağı ile (Tren Geceleri) radar istasyon­larına sabotajlar ve İngiliz Devri­ye Polisi'ne saldırılar;

yasadışı gö­çü engelleyen İngiliz gemilerine hücumlar; sınırlardaki bütün yol ve demiryolu köprülerinin hava­ya uçurulması (Köprü Geceleri).


GÖÇÜN ORGANİZYONU

Haganah ayrıca, 1944-1948 ara­sında, Şaul Avigur (Meirov) yöne­timinde yığınlarca yasadışı Yahu­di göçmeni Avrupa ve Kuzey Af­rika'dan kara ve deniz yolu ile kaçırarak (Beriha), Orta Doğu ül­keleri üzerinden Filistin'e getir­meyi de başardı. Bunun da öte­sinde Haganah, Filistin'e yayılmış bütün Yahudilere askerî koruma sağlayarak, onların yeni yerleşim­ler kurmalarını sağladı. Bu tip bir yerleşmenin kurulmasına en tipik örnek, Haganah'ın Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Yosef Avidar (Rokhel) komutasında "bir gece­de" (1946'nın Yom Kippur Bayramı'nın gecesi) Necef’de kurulan onbirinci Yahudi yerleşimidir.



Birinci Dünya Savaşı sonrası dağıtılan Yahudi Lejyonu yerine  Filistin'deki İngiliz Ordusu içinde kurulan  İlk Yudealar (First Judeans) isimli Yahudi Lejyonu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası dağıtılan Yahudi Lejyonu yerine
 Filistin'deki İngiliz Ordusu içinde kurulan
İlk Yudealar (First Judeans) isimli Yahudi Lejyonu.
Etzel ve Lehi de, daha çok ferdî terörizm ve gerilla taktikleri ile Yahudilerin İngilizlere karşı sa­vaşına katıldı. Fakat Haganah'dan çok bu grupların yaptığı eylem­ler, daha korkunç oluşları ile dünya kamuoyunun hafızasına kazındı. Bunlardan en ünlüsü, Kudüs'deki İngiliz idarî ve askerî karargâhı King David Oteli’nin bombalanarak tamamen havaya uçurulmasıdır.   Bu  iki  terörist grup, ayrıca Qastina'daki İngiliz hava üssüne yapılan saldırı, Acre'deki Yahudi savaş esirlerinin kurtarılması ve Hayfa yakınların­daki demiryolu tamir atölyelerine yapılan sabotajlar ile de seslerini duyurdu.

"İsrail Savunma Kuvvetleri" (IDF veya Tsahal) denilen İsrail Ordusu'nun resmî kuruluşu, 15 Mayıs  1918'de  İsrail  Devleti'nin ilân edilmesinden sonra Arap ül­keleri ordularının 31 Mayıs 1948'e kadar Filistin'e girişleriyle başlayan süreçte gerçekleşti. Böylece Haganah, "Savunma, gü­venlik, misilleme ve Filistinli-Arap düşmana karşı-saldırı"dan sorumlu en önemli Yahudi gücü oldu. Etzel ve Lehi'yi de tasfiye ettikten sonra Haganah, 1 Hazi­ran 1948'den sonra resmen İsrail Savunma Kuvvetleri olarak anıl­maya başlandı.

Levent Elpen
Tarih ve Düşünce Dergisi
Haziran 2002


Bibliyografya:

"From Hashomer to the Israel Defense Forces, Armed Jewish Defense in Palestine" by Me'ir Pa'il, Colonel (res.), Ph.D.,the academic director of the Galili Center for Defense-"Haganah" Studies.

www.israel.mfa.gov.il/mfa/go.asp?MFAH027z0

Bu ay öne çıkanlar